Bir köyde köyün ileri gelenleri, köy kahvesinde sohbet ediyorlarmış. Sohbet de kadınların sadakati üzerineymiş. Hüsmen Ağa söz almış:

- Valla benim garı çok sadıktır, ben öldükten sonra bile evlenmez.
Muhtar gülmüş:
- Hüsmen Ağa, kadınlara pek güvenme. Kocası öldükten sonra evlenmek isteyen her kadın evlenir.
Hüsmen Ağa da tutturmuş:
- Benim garı evlenmez.
Muhtar sormuş:
- Var mısın iddiaya?
- Varım be!..
- Tamam o zaman. Sen şimdi yalancıktan hastalan, eve git, "Ben ölüyorum, muhtarı çağır." de, beni çağırttır.
Hüsmen Ağa, muhtarın dediklerini harfiyen uygulamaya karar vermiş; evine gitmiş, karısına demiş ki:
- Ülen garı, ben çok hastayım, ölüyorum galiba?
Kocasının hâline üzülen kadın, hemen bir yatak sermiş, kocasını yatağa yatırmış ve başlamış ağlamaya:
- Aman ağam, sen ölürsen ben ne yaparım?
Hüsmen Ağa yattığı yataktan seslenmiş:
- Git, muhtarı çağır bana.
Durumu bilen muhtar gelmiş. Hüsmen Ağa da son nefesini verir gibi yapmış, numaradan ölmüş. Kadın da başlamış ağlamaya. Muhtar, Hüsmen Ağa'nın kafasına yorganı çekmiş ve kadını teselli etmeye çalışmış:
- Üzülme, ölenle ölünmez.
- Ben şimdi Hüsmen Ağa'sız ne yaparım?
- Bak Hatice Hanım, benim karım öleli iki yıl oldu; ben dul kaldım. Hüsmen Ağa da öldü; sen de dul kaldın. Öyleyse ikimiz evlenebiliriz.
Kadın da gönüllü gönüllü söylenmiş:
- Vallahi bilmem ki.
Muhtar yine söz almış:
- Nasıl desem bilmiyorum ama, benim bir kusurum var.
- Neymiş o kusur?
- Ben uyurken bazen altımı ıslatıyorum.
Muhtarın bu itirafı üzerine kadın da başka bir itirafta bulunmuş:
- O da kusur mu? Benim rahmetli altına sıçardı.
O anda Hüsmen Ağa fena sinirlenmiş, ölü numarası yapmaktan vazgeçerek, yatağın içine oturmuş ve karısına ters ters bakarak sormuş:
- Ülen garı, ne zaman sıçtım len?

Biraz Tebessüm


-Mezarlık girişinde, “ Biz de gezerdik siz gibi, / Siz de geleceksiniz biz gibi..” yazıyor. Adam ölmüş hâlâ laf sokuyor.

—Kebapçıya, “Abi Urfa ile Adana arasında ne fark var? “ diye sordum. “300 kilometre” dedi. Sustum, lahmacun söyledim, yiyorum.

—Ben sineği öldürmemek için camı açıyorum. O gidip arkadaşlarını getiriyor, şerefsiz.

—Mantara bile kültür veren Rabbim, sana vermediyse, vardır bi bildiği!

-Doğru insanı bulduğunuzda beni de çağırın ne olur. Neye benziyormuş şu, bi bakıyım. Meraktan çatlayacağım valla!

-“Erkeklerin hepsi odun” diyen kızlar, sabah o kadar makyajı ormana gitmek için mi yapıyorsunuz?

-Doktora gittim, “Ağrı nerde?” dedi. Doğu Anadolu Bölgesinde” dedim. Oksijen tüpüyle kovaladı beni. Salak mıdır nedir?

-Bir erkeğin en lezzetli yeri başının etidir. Milyonlarca kadın yanılıyor olamaz…

-Uzaydan astronot kağıda şunu yazmış. “Burada Tanrı falan görmüyorum!” Aşağıdan efsane bir yorum gelmiş. “Oksijen tüpün bittiğinde göreceksin!!!

Terbiyesiz Papagan

--- “Hanımefendi eve geldiğinde ne diyeceksin?”
“Orospu diyeceğim.” Necdet papağanın kafasını suya daldırıp çıkarır ve tekrar sorar: “Hanımefendi eve geldiğinde ne diyeceksin lan?” “Orospu diyeceğim.” Necdet papağanın kafasını tekrar suya daldırır ve bu olayı 7-8 defa tekrarlar. Artık Necdet sinirden papağanın kafasını suyun içinde fazla tutmuştur ve çıkardığında papağan ölmek üzeredir. Son bir kez daha sorar: “Hanımefendi eve gediğinde ne diyeceksin lan?” “Hoş geldiniz hanımefendi diyeceğim.” Necdet papağanın kıvama geldiğini düşünür ve kafesine geri koyar. ertesi gün kadın gelir Necdet’e sorar: “Tamam mı Necdet, öğrettin mi konuşmayı?”“Öğrettim hanımefendi. İsterseniz test edebilirsiniz” der. kadın ne olur ne olmaz bi bakayım düşüncesiyle papağanın yanına gider ve sorar:
--“Ben eve geldiğimde ne diyeceksin? Hoş geldiniz hanımefendi diyeceğim. Ben eve yanımda bir erkekle geldiğimde ne diyeceksin? Hoş geldiniz hanımefendi hoş geldiniz beyefendi.” Ben eve yanımda iki erkekle geldiğim zaman ne diyeceksin? Hoş geldiniz hanımefendi hoş geldiniz beyefendiler.”
-- “Buraya kadar güzel. peki ben eve yanımda üç erkekle geldiğim zaman ne diyeceksin?” Papağan bir kovaya bakar, bir kadına; sonra döner Necdet’e seslenir:
“Necdet kovayı getir. Anam avradım olsun bu karı orospu der!”

Ne Çıkacağını Bilmiyorum

Temel, İdris, Cemal ve Dursun avlanmak için ormanda ilerliyorlarmış. Temel:
-Beni tâkip edin, ben buraları iyi bilirim demiş. Giderlerken karşılarına küçük bir delik çıkmış. Temel:
-Yatın, tavşan deliği! Demiş. Avcılar tam siper yere yatmışlar ve inden çıkan tavşanı vurmuşlar. Daha sonra büyükçe bir deliğe rastlamışlar. Temel yine:
-Yatın, bu bir Tilki ini! Demiş. Derken çıkan Tilkiyi de vurmuşlar. Biraz daha ilerlediklerinde, önlerinde kocaman bir delikle karşılaşmışlar. Temel:
-Yatın, Ayı ini! Demiş. Avcılar, biraz bekledikten sonra çıkan Ayıyı da vurmuşlar. İlerlemeye devâm etmişler. Önlerine çok büyük bir delik çıkmış. Temel:
-Uşaklar, ne çıkacağını bilmiyorum. Yatın, ne çıkarsa şansımıza, demiş. Ertesi gün gazetelerde şu haber çıkmış:
-Dört avcı tren altında can verdi.

Ben Senin Altinci Hissinim

Adamın işi varmış, Ankara'ya gidiyormuş, tam uçağa binerken kulağında bir
ses:
"-Binme, bu uçak düşecek...
"Dönmüş, bakmış, kimse yok, ama içine de bir kurt düşmüş, binmemiş...
İkinci uçağı beklerken kara haber ulaşmış:"-Uçak düştü kurtulan olmadı...
"Koşmuş Haydarpaşa'ya, bilet almış, tam trene binecek, aynı ses kulağında;
"-Binme bu trene, raydan çıkacak..."Dönmüş, bakmış yine kimse yok,
trene binmemiş, gelmiş eve...
Sabah gazeteyi açınca tüyleri ürpermiş;
"-Tren Eskişehir'de raydan çıktı, şu kadar ölü, şu kadar yaralı...
"Koşup otobüse bilet almış, tam binerken yine o ses;
"-Freni patlayacak..."Dönmüş yine kimse yok...
Dayanamamış, bağırmış:
-Sen kimsin yahu?...
"-Ben senin altıncı hissinim..
."Adam iyice kızmış
:"-Ulan evlenirken neredeydin?...
"O ses yine dalgalanarak söylenmiş;
"-Büyük kazalara karışmıyoruz..."